Yakup Kadri Karaosmanoğlu
YAKUP KADRİ KARAOSMANOGLU (1889-1974)
Kahire’de doğdu. Öğrenimine Manisa’da başladı. 1903 yılında İzmir idadisine girdi. Babasının vafatından sonra annesi ile yine Mısır’a döndü, İskenderiye’deki bir Fransız mektebinde eğitimini tamamladı. 1908’de girdiği istanbul Hukuk Fakültesini bitirmeden ayrıldı. 1909’da arkadaşı Şehabettin Süleyman aracılığı ile Fecriati topluluğuna katıldı. 1916’da tedavi olmak için gittiği İsviçre’de 3 sene kadar kaldı. Mütareke yıllarında ikdam gazetesindeki yazıları ile Kurtuluş Savaşı’nı destekledi. 1921’de Ankara’ya çağrıldı ve bazı görevler üstlendi. Milletvekili oldu. Bir yandan da gazeteciliğini ve roman yazarlığını devam ettirdi. 1932’de Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı. Savunduğu bazı görüşler aşırı bulunduğu için Kadro dergisinin 1934’te kapatılmasından sonra sırasıyla Tiran, Prag, La Haye, Bern, Tahran elçiliklerinde bulundu. 27 Mayıs 1960’tan sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal hayatının son görevi 1961 – 1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu. Ankara’da hayatını kaybetti.
Edebiyata Fecriati topluluğunda başlamış; Erenlerin Bağından ve Okun Ucundan adlı sanatlı nesir örneği olan eserlerle ilk ürünlerini vermiş; İstiklâl Mücadelesine katılmış ve 1922’den sonra yayımladığı birçok romanla Türk romancılığının ünlü bir ismi olmuştur.
Realist bir yöntemle yazmakla beraber kendi kişiliğini gizlememiş, zaman zaman okuyucuya seslenerek düşüncelerini belirtmiştir.
Romanlarıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş yıllarından başlayarak Meşrutiyet Dönemi’ne, Mütareke yıllarına, Kurtuluş Savaşı’na ve 1952’ye kadar olan Cumhuriyet Türkiye’sine tanıklık etmiş; toplumsal, siyasal tarihimizi çözümlemeye çalışmıştır. Eserleri genellikle bir çöküşün hikâyesidir.
İlk romanı Kiralık Konak‘ta kuşaklar arasındaki çatışmayı ve Tanzimat’tan Birinci Dünya Savaşı’na kadar olan kültürel değişimi anlatmıştır. Romanda yazar adına konuşan Hakkı Celis, başlangıçta yurt sorunlarına karşı ilgisiz, âşık, içli bir şairken; sonradan bilinçlenerek değişir, bireyin değil, toplumun önemli olduğunu anlar ve “millî ideal” denen bir sevdaya tutulur. Bu ideal, geleceğin Türkiye’si ve ulusudur; geleceğin Türkiye’sinde ne geçmişin Osmanlı’sının, ne Batı hayranlarının, ne de yurt sorunlarından habersiz, yalnızca sanata tapan bireyci aydınların yeri vardır
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.