Atmosfer
- Dünyayı çevreleyen atmosfer olmasaydı, dünya güneşten gelen ışınlarla yanacak ve saniyede 800 km. hızla yayılan güneşe ait rüzgar partikülleri ile mikroplardan arındırılacaktı.
- Etimolojiye göre atmosfer bir gök cismini sarmalayabilen buhar (atmos) küresidir. Mars ve Venüsün bir atmosferi vardır, Ay’ın ise atmosferi yoktur. Genel anlamda bir atmosferin var olabilmesi için, kendisini oluşturan gaz moleküllerinin her yönde serbestçe ilerlemeyip, kaçmamaları gerekir. Ancak bu moleküller önemli bir manyetik alanın veya ağırlık çekiminin etkisialtında olmalıdırlar. Zayıf kütleli bir gök cisminin atmosferi olamaz. Söz gelişi, Ay; Ay tutulmasında gök kara bir görünüm alır.
- Dünya atmosferi, yani soluduğumuz hava 1000 km.’den fazla kalınlıkta bir tabaka oluşturur. Ancak büyük bir kısmı 10 km.’nin altında yüksekliklere büzüştürülmüştür. Atmosferin yoğunluğu yükseklik ile azalır. Bu yüzden 6000 metreden fazla yüksekliklere tırmanan dağcılar soluk almada güçlük çekerler. Öte yandan, ağırlığın üzerimizdeki hava kolonunun yüzeyine bölümüyle elde edilen atmosfer basıncı, yükseklik ile orantılı olarak azalmaz. Bu basınç, bir tüpte dengede bulunan cıva kolonu yüksekliği ile ölçülürse, yer seviyesinde 760 mm, 10.000 metrede 198 mm ve 20.000 metrede 41 mm. bulunur.
- Hava, çok azot ve oksijenin oluşturduğu gazla? karışımıdır. Azot % 78, oksijen ise %2 oranındadır. Atmosferde bulunan diğer gazlar çok küçük miktarlardadır. Ancak bu gazlardan bazıları çok önemlidir. Onların yokluğunda dünya bugünkü görüntüsünden çok farklı bir hal alacaktır. Söz gelimi karbon anhidriti olan CO, yanmalar esnasında veya bitkiler tarafından ortaya çıkar ve bazı yeşil bitkiler için vazgeçilmezdir. Oksijen bileşiği olan ozon bizi yükseklerdeki güneş ışığının zararlı radyasyonlardan korur. Su buharı ise bitki ve hayvanlar için vazgeçilmezdir.
- Özellikleri (sıcaklık, kimyasal bileşim vs.) yükseklikle değişim gösteren atmosfer bir dizi tabakaya ayrılabilir. Aşağıdan yukarıya doğru; troposfer, stratosfer, mezosfer, termosfer (ekzosfer).
- Troposfer, dünya yüzeyinde enleme göre 10 ile 15 km. arası yükseklikte yayılır. Atmosfer toplamını oluşturan havanın 3/4’ünü kapsar. Bu tabakada her gün gözlemlediğimiz meteorolojik olayların pek çoğu oluşarak, bulutların doğuşu, gelişmesi ve hava şartlan gerçekleşir. Troposferde sıcaklık yükseldikçe azalarak -50°C minimumuna kadar sürer.
- Troposferin üst sınırında (tropopoz) yayılan stratosfer 50 km. yüksekliğe kadar ulaşır. Troposferden daha az yoğundur. Burada havanın direnci azalarak, uçakların daha rahat ve az yakıt harcayarak ilerlemelerini sağlar. Ancak uçak basınca dayanıklı olarak hazırlanmamışa, pilotlar inkilatör kullanmak zorundadırlar. Sıcaklık yüksekliğe bağlı olarak düzenli bir şekilde artar. -50°C’den aşağı yukarı 10°C’ ye kadar sıcaklık artımı gözlenir.. 10°C stratosferin üst sınırında (stratopoz) rastlanan en büyük değerdir.
- Stratopozun üzerinde 80 km. yükseklikte yayılan mezosferde sıcaklık 10°Cden -76°C’ ye kadar düşer, 80 km yüksekliklere doğru mezosferin üst sının oluşur. (mezopoz).
- Daha sonraki tabaka ekzosfer veya termosferdir. Atmosferin uç sınırlarına kadar uzanır. Sıcaklık -76°Cde bir minimumdan geçerek, 400 km üzerindeki yüksekliklerde alt sınırına 2000°C’de ulaşır ve sürekli olarak sıcaklık artar. Ancak burada yanma tehlikesi yoktur. Havanın ağırlığı değiştirilmeden hacmi arttırılarak yoğunluğu azaldığından, ısıyı iletemez. Bu da gaz partiküllerinin yoğun hareketine sebep olur.
- 12 Aralık 1901‘de Marconi, Atlas Okyanusu boyunca ilk radyo sinyalini yayınlamayı başarmıştır. Yer kabuğunun eğri olmasından dolayı, hertzien sinyaller yayınlanır yayınlanmaz doğrusal çizgi boyunca yayılır ve yerküre dışında olan uzaylarda kaybolmak üzere bütün atmosferi kateder. Doğrusal çizgideki ulaşılmaz noktanın sinyaller yakaladığını nasıl açıklayabiliriz? Muhakkak ki atmosferde ayna gibi yansıyan bir şeyler vardır. Bu şey, yayılan radyo sinyallerini dünya doğrultusunda toplar.
- Bu şekilde atmosferin büyük bir bölümünde değişik seviyelerde spesifik elektrik özellikler taşıyan taneciklerin varlığı keşfedilmiştir, (iyonlaşmış partiküller). Bunlar hertzien dalgalarının yansımasını sağlarlar. 60 ve 1000 km yükseklikteki bu tabakaya iyonosfer adı verilir. Hertzien dalgalarının değişik frekansları vardır. İyonosferin her seviyesi belirli frekanslarla karakterize edilen radyo dalgalarını yansıtır ve diğer dalgaların geçişine izin verir. Bazı frekans dalgalan hiçbir tabaka tarafından yansıtılamazlar. Bunlar ile yer eğrisinin engelini aşmak imkansızdır. Yani bunlardan sadece çok kısa mesafelerde yararlanılır.
- İyonlaşmış partiküller, güneşten gelen radyasyonların absorbsiyortu sonucu oluşurlar. Bu şekilde tehlikeli radyasyonlar bu tehlikelerden annmış olarak yeryüzüne ulaşırlar. Yani iyonosfer sadece haberleşme açısından değil, insanın varlığı için de çok önemli ve vazgeçilmezdir.
- Yerküre çevresinin radyofizik incelenmesi iyonosferin üstünde yeni bir koruyucu tabakanın varlığını ortaya çıkarmıştır: Magnetosfer. Üstün yerküre manyetik alan etkisini, elektron ve iyonlaşmış partikül ihtiva etmeyen bir ortama dönüştürür. Jüpiter gezegeni üzerinde bu olayı gözleyebiliriz. Magnetosfer dünya çevresinde asimetrik bir tabaka oluşturur, en az 80 yeryüzü ışını içeren bir kuyruk ile güneşinkine zıt bir yönde uzanır. Güneşe ait rüzgâr sayesinde partikül demetleri bize sürekli güneşi ulaştmr. Bu ise magnetosfere rastladığında yüksek enerji ortaya çıkaran bir şok dalgasının doğumuna sebeb olur. Magnetosfer manyetik bir tuzak gibi hareket eder, burada partiküller manyetik alanın kuvvet çizgileri doğrultusunda gelir giderler. Bunlar kozmonotlar için tehlikeli olan yüksek sıcaklıklar oluşturan “Van Ailen Kemerleri “dır.
- Atmosfer nasıl oluşmuştur? Bunu cevaplayabilmek için zamanın ötesine dönmek gerekir. Yani dünyanın henüz yavaş yavaş soğumakta olan ateş kütlesi olduğu durum incelenmelidir. Bu soğuma esnasında, büyük bir gaz miktarı açığa çıkmış, bu gazlardan en hafif olanları ise uzayda kaybolmuşlardır. Diğer gazlar ise tersine gezege-nimiz etrafında bir tabaka oluşturmak üzerekalmışlardır. Bu günkü atmosferden oldukça farklı olan bu ilk atmosfer, bugünkü Venüs’ü çevreleyen atmosfere benzemekteydi.
- Atmosferin özelliklerindeki bu değişimin en önemli sebebi, metan, karbondioksit .ve su buharı sayesinde ortaya çıkan hayattır. Büyük bir ihtimalle ilk yeşil bitkiler yosunlardır. Yosunlar ilkel okyanusun derinliklerinde gelişmeyi başarmışlardır. Bunlar güneşin ışık enerjisini absorblayarak oksijen yaymışlardır.
- Bu oksijen atmosferde yeterli miktarda bulunduğunda, diğer bazı bitkilerde su üstündeki topraklarda gelişmeye başlamışlar ve onlar da bu arada oksijen yaymaya devam etmişlerdir. Bu şekilde atmosfer oksijence gelişimini tamamlayarak, bütün kıtaları kaplayan yerleşime sebep olmuştur.
- Bu hayatî ortamdaki denge bile günümüzde endüstriyel gelişimin gelişi güzelliğinden gündeme gelmiştir. Petrol ve kömürün yanması günümüz şehir atmosferinden sorumlu ise, kirleten ürünlerin artıklarının difüzyonu daha da tehlikelidir. Araba camı üzerinde gözlenen yağ birikimleri, insan kanındaki plastikleştiricileri de ihtiva etmektedir. Bir pervaneli uçak, 1000 km.de 1000 yolcu taşırken 5 kilo artık ortaya çıkarmaktadır. Süpersonik uçaklar ise stratosfer üzerine yayılan artıklarının kirliliği dolayısıyla meteorolojik sonuçlar için tehlikeler yaratır.
- Atmosferi oluşturan hava hiçbir zaman durağan değildir. Hafif veya sert bir rüzgar yerküre ile doğrudan ilişkide olan hareketlerin sadece bir kısmını hissetmemizi sağlar.
- Bu hareketlerin oluşum mekanizmasını inceleyebilmek için genel bir kuralı göz önünde tutmak gerekir. Sıcak hava yükselmeye, soğuk hava ise alçalmaya eğilimlidir. Yükselen hava genleşmeye maruz kalarak soğur, alçalan hava ise sıkışarak ısınır. Bir ikinci sonuç daha çıkar: Güneş tarafından doğrudan ısınan yükseklerdeki troposferdeki havanın sadece bir kısmı, güneş tarafından ısıtılan yerküre ile temasından ısısının büyük bir kısmını alır.
- Atmosferde, hava yeryüzünün en sıcak tabakalarında ısınır ve ısınır ısınmaz yükselmeye başlar. Taze yeni hava onun yerini doldurabümek için dünya yüzeyi boyunca hareket eder. Ancak sıcak hava yükselirken, üst tabakalardaki daha soğuk havayı kovarak yandan ilerlemesine sebep olur. Bu arada kendi de yeryüzünden uzaklaşarak soğur ve tekrar iner. Bu arada başlangıçtaki taze havanın yarattığı uzay boşluğunu doldurur. Sürekli olan bu olay bir halka yapısı gösterir. Meteorolojistler bunu konveksiyon hücresi olarak adlandırırlar. Bu halkada sıcak hava yükselir, tekrar soğur, yanal olarak ilerler ve soğuk hava şeklinde alçalır. Bu şekilde tekrar yükselebilecek sıcaklığa erişene kadar yerküre yüzeyinde esmeye devam eder.
- Bu mekanizma rüzgar olaylarının oluşumunu sağlar: Yer yüzeyinin şeritleri boyunca, ekvator çevresinde hava yükselmeye meyillidir ve 60° kuzey enleminde, kutup bölgesi, sıcak bölge civarlarında, tabakalarda, hala tropikal bölgelerde ve kutuplarda alçalmaya meyillidir. Bu devir, dünyanın kendi çevresinde de döndüğü göz önüne alınırsa karmaşık hale gelir, hava sürekli yer değiştirir, hiçbir rüzgar tropik bölgeden ekvatora meridyenler boyunca doğrudan ilerleyemez. Söz gelimi alizeler meridyenlere göre eğri eserler.
- Şimdi de meteoroloji ile uğraşanların ”hava kütleleri” dedikleri kavramı inceleyelim. Soğuk bir yüzeyle temas halinde olan hava, sıcak bir yüzeyle temas halinde olandan daha soğuktur. Yani daha yoğun ve daha ağırdır. Okyanuslar üzerindeki hava tabii olarak çöller üzerindeki havadan daha nemlidir. Oysa atmosferin havası her zaman aynı kimyasal bileşimdir. Sadece değişik özelliklerdeki hava kütleleri mevcuttur; soğuk ve kuru, soğuk ve nemli, sıcak ve kuru, sıcak ve nemli hava kütleleri gibi.
- Bu hava kütlelerini siklonlar ve antisiklonlar yaratır. Siklonları, havanın içine girme eğilimi olduğu çukurlara benzetebiliriz. Çünkü burada basınç düşüktür. Antisiklonları ise havanın kaçmak istediği engellere benzetebiliriz. Çünkü basınç burada yüksektir. Hava kütlesinin kendisi de herhangi bir şekilde yer değiştirmek zorundadır. Tamamen farklı bir yönde emilebilir veya geri itilebilir. İki değişik karakterli hava kütlesi birbiriyle temas ettiğinde, kötü havayı oluşturan bantlar meydana gelir.
- Dolayısıyla atmosferde sürekli hareket halindedir. Her hareket enerji absorblar, bu enerji güneşten gelir. Atmosferimiz sınırına gelen her güneş enerjisi bu arada yeryüzüne ulaşmaz. Aşağı yukarı üçte biri hemen dış uzaya yansır. Diğer üçte ikisi ise havayı, suyu ısıtarak atmosferik hareketlere kaynak teşkil eder. Bu arada, enerji kullanıldıktan sonra, başka şekillerde dünya tarafından gezegenler arası uzaylara yollanır. Termik (ısısal) bilanço güneş ışınının yüzde 38’inin uzaya ışıma şeklinde gönderildiğini, yüzde 15’inin atmosferde, yüzde 47’sinin ise toprakta absorbe edildiğini gösterir. Toprak ise aldığı bu enerjinin yaklaşık yüzde 27’sini meteorolojik olayların gerçekleştirilmesi amacı ile geri verir.
- Birbirini takip eden dört tabakada, 400 km.’lik atmosfer gazı dünyayı çevreler. Dünyayı ilk saran troposfer (1) tabakası soluduğumuz havayı oluşturur. Dana sonra stratosfer (2) ve mezosfer (3) sıralanır. Eksozfetde ise, hafif moleküller ağırlıktan yavaşça kurtulurlar.
- Hidrojen ile doldurulmuş bu sonda balonu, yükseklere farklı atmosfer tabakalarının fizikokimyasal parametrelerini ölçmek amacıyla aletler taşır. 1930’lardan beri verileri radyo tarafından yayınlanan radyosonda, sonda balonunun yerini almıştır.
- İyonosfer bilindiğinden beri, uzak ülkeler arası radyo haberleşmesi mümkün olmuştur. Aslında aynaya benzeyen iç yüzü ile yeryüzünün 60 kilometre civarına yerleşmiş iyonosfer, yerkürenin diğer bir ucundan alınan radyo dalgalarını yansıtır. İyonosfer atom ve moleküllerden (oksijen, azot, azot oksit) oluşmuştur. Bunlar güneş ışıması (foton) eksisinde iyonlaşarak; elektronları serbest hale geçirirler. İyonosfer dış sınırı net olmayan bir tabaka görünümündedir. Bu arada, oksijen ve azotça zengin olan 60 ve 1000 km. arası tabakada iyonizasyon en yoğun şeklindedir.
Şu Sayfamız Çok Beğenildi
2014 KPSS Güncel Bilgiler
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.